DAEŞ'in Mar Elias Kilisesi'ni Bombalamasının Amacı Nedir?
Suriye, Esad rejiminin devrilmesinden bu yana ilk kez 22 Haziran 2025 Pazar akşamı Şam'ın Duweila mahallesindeki Mar Elias Kilisesi'ni hedef alan bir terör saldırısına şahit olmuştur. Saldırıda 22 kişi hayatını kaybetmiş, 50'den fazla kişi yaralanmıştır.
Suriye hükûmeti saldırıyı kınamış ve ilk soruşturmaların ardından DAEŞ'i saldırının arkasında olmakla suçlamıştır. Saldırıdan tamamen örgütü destekleyen grupları sorumlu tutmuş, ancak bu grupların adını açıkça zikretmemiştir. Muhtemelen İran ve vekillerinden kastedilmektedir. Belki de hükmetin İran'ın adını vermekten kaçınmasının nedeni bölgedeki çatışmalardan uzak durmak istemesidir.
Bu saldırı Esad sonrası Suriye'deki ilk saldırı olmuş ve ABD'nin İran'a yaptığı saldırıdan 48 saatten kısa bir süre sonra gerçekleşmiştir. Bu nedenle, ABD'nin saldırılarına Körfez'de yanıt veremeyen, Yemen, Lübnan veya Irak'ta yanıt vermek istemeyen İran'ın dolaylı bir yanıtı gibi görünmektedir. İran, hala basit bir Amerikan projesi olarak gördüğü Suriye'ye yönelmektedir. İran'ın bu saldırıdan dolaylı olarak sorumlu olduğuna dair kanıtlar bulunmaktadır. Daha önce DAEŞ'e Irak ve Suriye'de genişlemesi konusunda yardımcı olan tesisler sağlamıştır. Örneğin, örgütün 2017 ortalarında Sa'an çölünde bir bölge kurmasına ve ardından 2018 ortalarında Suveyda çölünde başka bir bölge kurmasına izin vermiştir. Ayrıca, örgütün bazı liderlerinin İran topraklarından Irak ve Suriye'ye geçişine daha önce göz yummuştur.
Saldırı, örgütün açık kışkırtmasıyla gerçekleşmiştir. Bölgedeki savaştan kaynaklanan kaosu fırsat bilerek, adam kazanma, eğitim ve hazırlık gibi çeşitli alanlarda eylemlerini yoğunlaştırma çağrısı yapmış - ki kesinlikle buna Suriye'de de dahildir-. Resmi olmayan hesaplar aracılığıyla, yeni hükûmeti ve Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara'yı örgütün en büyük düşmanları olarak sınıflandırmış ve destekçilerini onların çıkarlarına saldırmak için inisiyatif almaya çağırmıştır.
Örgütün Mar Elias Kilisesi'ne yönelik saldırısı konusunda doğrudan ve dolaylı birkaç hedefi bulunmaktadır ve bu saldırıyı başka operasyonlar da izleyebilir. Bu özellikle, daha önce daha geniş çaplı operasyonlarının öncüsü olarak Hristiyan ve azınlık ibadethanelerini hedef alan benzer bir politika izlediği göz önüne alındığında geçerlidir. Örneğin Irak'ta, Irak İslam Devleti örgütü 2010'un sonunda Musul'daki Kurtuluş Meryem Ana Kilisesi'ne saldırmış, 2012'de ise tek bir günde 30 bombalama eylemi gerçekleştirmiştir.
• Bu saldırı, hükûmetin sağlamaya çalıştığı ve önemli ilerlemeler kaydettiği istikrarı ve bu konudaki çabaları baltalamış, hükûmet içinde karışıklığa yol açmış, yerel ve uluslararası topluma, hükûmetin zayıf ve kırılgan kalan istikrarı sağlamaktan aciz olduğunu göstermiştir.
• Hükûmetin kurmaya çalıştığı, Suriye'nin Özgürleştirilmesi İçin Caydırıcılık Harekatı'nın başlatılmasından bu yana, tüm topluluklara haklarını ve güvenliklerini koruyacağına dair güvence veren medeni ve barışçıl birlikte yaşama çabalarını baltalamaktadır. Daha sonra, bu barışın sağlanması için özel bir iç barış komitesi kurulmuş, ardından DAEŞ hükûmetin önüne yeni bir dizi engel koymuştur. Bu, topluluklar ile yeni hükûmet arasındaki güven oluşturma çabalarını baltalamakta, Dürziler, Aleviler, Kürtler, Hristiyanlar ve diğer gruplar dahil olmak üzere tüm azınlıklarla ilişkileri potansiyel olarak etkilemektedir. Örgütün Hristiyanları, özellikle çoğunluğu oluşturan Yunan Ortodokslarını hedef alması, topluluk üyeleri üzerinde Halk Meclisi veya diğer kurumlar aracılığıyla yeni devletin inşasına katılımlarını engelleme konusunda baskı oluşturmaktadır. Bu ayrıca yeni hükûmetin gücü tekeline aldığı ve sadece kendi düşüncesiyle hareket ettiği izlenimini vermekte, hûkümetteki kafa karışıklığını daha da karmaşık hale getirerek daha fazla yabancı müdahalesini beraberinde getirmektedir ki zaten Süveyda'da Dürziler adına İsrail müdahalesi, sahil kesiminde ise Aleviler adına Rusya müdahalesi ile karşı karşıya bulunmaktadır.
• Hükümetin oluşturmaya çalıştığı, devletin inşası ve terörle mücadele aşamasındaki en önemli önceliklerinden biri olan ekonomik ortamın zayıflatılması. Saldırı, hükûmetin Suriyeli ve yabancı yatırımcılar ve sermaye ile kurmaya çalıştığı güveni ortamını sarsmaktadır. Örgüt, eleman kazanmak için güvensiz ekonomik ortamı sürdürmeye çalışmakta, devletin kendisini ortadan kaldırmak ve mücadele etmek için gerekli yeteneklere sahip olmasını engellemektedir.
• Suriye arenasında hala varlığını sürdürdüğünü ve devleti etkileyebileceğini ve hükûmetin önceliklerini değiştirebileceğini kanıtlamayı amaçlayan örgütün geri dönüşü konusunda propaganda yapmak, kaos oluşturmayı, güvenlik, siyasi, ekonomik ve sosyal istikrarın sağlanmasını engellemeyi amaçlamaktadır. Çünkü 2019 yılı sonundan itibaren etkisinin azalması, liderlerinin çoğunun öldürülmesi ve Suriye'de İslamcı geçmişe sahip, halk ve uluslararası alanda kabul gören ve kendisine tehdit oluşturan bir hükûmetin iktidara gelmesinin ardından örgütün varlığını sürdürmesi, genişlemesi ve yeniden canlanması için ideal ortam budur.
Sonuç olarak, DAEŞ bölgedeki savaş koşullarını istismar etmeye çalışmakta, Suriye'deki geçiş sürecini baltalamak için bir süredir buna hazırlanıyor gibi gözükmektedir. Bu, mevcut durumları göz önüne alındığında bölgede kaos oluşturmaya çalışabilecek olan İran ve vekillerinin hedefleriyle örtüşmektedir ve yenilenen bir terörizm tehdidine kapı aralamaktadır. Ayrıca bölgenin polisi rollerini kaybetmiş olmalarına rağmen, bu politikayı uluslararası toplumu Suriye'de rejimin devrilmesini engellemeye zorlamak için bir araç olarak kullanmalarına olanak tanımaktadır.
Son olarak, Suriye hükûmetinin terörizmle mücadele, DAEŞ'in geri dönüşünü engelleme, istikrarı sağlama, medeni ve barışçıl birlikteliğin baltalanmasını önleme ve güvenli bir ekonomik ortam oluşturma çabalarını sürdürmeye kararlı olduğu açıktır. Aidiyetleri ne olursa olsun, tüm Suriyelilerin haklarını koruyarak ve ayrımcılık yapmadan herkese koruma ve güvenlik sağlayarak bir devlet inşa etme yolunda ciddi adımlar atmaktadır.