AB'nin Suriye'nin Kıyı Kesiminindeki Olaylara İlişkin Kararının Ardında Ne Var?
Mart 2025'te Suriye'nin kıyı kesiminde meydana gelen olayları soruşturmakla görevli Suriye komisyonu, çalışmalarının sonuçlarını yayınlamadan önce, Avrupa Birliği Konseyi, 28 Mayıs'ta gerçekleştirdiği toplantıda, ağır insan hakları ihlalleri ve suistimalleri nedeniyle Avrupa Birliği'nin yaptırım listesine iki Suriyeli birey ile üç kuruluşun eklenmesi yönünde hızlı bir karar almıştır.
Yaptırım listesine eklenenler arasında Sultan Süleyman Şah Tugayı'nın kurucusu ve komutanı Muhammed Hüseyin el-Cesim (Ebu Amşa), Hamza Tümeni komutanı Seyf Bulad (Ebubekir) ve Sultan Süleyman Şah Tugayı, Hamza Tümeni ve Sultan Murad Tümeni bulunmaktadır. Listeye dahil edilmelerinin nedeni, özellikle Suriye'nin kıyı kesiminde Alevileri hedef alan şiddet eylemlerine karışmalarıydı.
Avrupa kararında çelişkiler bulunmaktadır. Zamanlama açısından, rapor Suriye Ulusal Komisyonu'nun soruşturmasının sonuçlarını önceden haber vermektedir. Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılması kararlarıyla da aynı zamana denk gelmiştir. İçerik açısından, raporda sınıflandırılan kuruluşlar, 29 Ocak 2025'te düzenlenen Zafer Konferansı kararlarına göre, sahil olayları sırasında feshedilmiş olarak kabul edilmektedir. Biçim açısından ise, raporun bireylere ilişkin açıklaması, yeni Suriye hükûmetinde Savunma Bakanlığı'na bağlı ordudaki mevcut liderlik pozisyonlarından bahsetmekten kaçınmaktadır.
Bu çelişkiler, AB üye devletleri arasında kararın zamanlaması ve formatı konusunda bir bölünme olduğunu göstermektedir ki bu bölünme yeni değildir. Yunanistan ve Kıbrıs, Suriye'deki devam eden siyasi geçiş süreci konusunda diğer üye devletlere karşı çıkarak Fransa'nın yanında yer almaktadır. Yunanistan ve Kıbrıs, Doğu Akdeniz'deki enerji sahalarındaki çıkarlarını korumaya ve bu çıkarları garanti altına almak için deniz sınırlarını belirleme çabalarına dayanmaktadır. Ayrıca, Türkiye ile deniz sınırlarının belirlenmesi konusunda yaşanan anlaşmazlıklar, Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti ile ilgili Türk-Rum anlaşmazlığı ve Ege Denizi'ndeki adalar konusunda Türk-Yunan anlaşmazlığı zemininde, yeni Suriye hükûmetine Türkiye'nin Suriye'deki etkisini sınırlaması için baskı yapmaktadırlar.
Fransa'nın, hem Suriye hem de Lübnan'da nüfuzunu ve "sömürge" mirasını kaybetmesi ve buna karşılık artan Amerikan nüfuzunun artması ve ABD'nin, özellikle Fransa tarafından bölgede azınlık kartının kullanılmasını engelleme eğilimi nedeniyle bu şekilde hareket ettiği anlaşılmaktadır. Bu karar, ABD Başkanı'nın Riyad'da Suriye Devlet Başkanı ile yaptığı görüşmeyi de içeren Körfez turunun ardından gelmiştir. ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımları kaldırma kararı ve ABD elçisinin Şam'a gelişi, Fransa için başka bir ikilem daha oluşturmaktadır. Elçi aynı zamanda Türkiye'deki ABD büyükelçisi olarak görev yapmaktadır. Bu, Fransa'nın Suriye'de ABD ve Türkiye çıkarlarının birleşmesi korkusunu güçlendirmekte ve Fransa'nın rolünün ABD, Arap ve Türk rolleri karşısında azalma veya yok olma ihtimalini artırmaktadır.
Bu çelişkiler içinde, Avrupanın aldığı karar, yöneltilen suçlamalara ilişkin delillere veya soruşturmalara dayanmayan, çıkarları olan ülkelerin baskısıyla alınmış siyasi bir karar olarak sınıflandırılabilir. Ancak, karar hükûmet güçlerinin ve kamu güvenliğinin sorumluluğuna dair herhangi bir göndermede bulunmaktan kaçındığı için amacına tam olarak ulaşamamıştır. Ayrıca, Ebu Amşa ve Ebubekir'in hükûmet ordusundaki pozisyonlarına değinilmekten kaçınılmıştır. Bu, diğer Avrupa ülkelerinin endişesini, bu kararın Suriye ordusunun ve güvenlik hizmetlerinin yeniden inşası veya yaptırım uygulanması üzerinde herhangi bir potansiyel etkisi olmamasını sağlama konusundaki ihtiyatlı tavırlarını göstermektedir.
Sonuç olarak, AB kararının benimsenmesine yol açacak olan kanıt ve soruşturma sonuçları eksiktir. Bunlar Suriye Ulusal Soruşturma Komisyonu'na sunulmalı ve bu kanıtları doğrulamak için Komisyon ile (eğer varsa) Avrupalı soruşturma ekipleri arasında doğrudan toplantılar yapılmalıdır.